Dubai Çikolatası - Knafeh Chocolate
Üstünden yıllar geçtikçe kendimizi sorgulamamızı sağlayacak o meşhur çikolata, Dubai çikolatasından bahsedeceğim. Bu yazıda ağırlıklı olarak kendi tespitlerime yer vereceğim. Yaklaşık beş aydır gündemimizi meşgul eden bu çikolata, aslında 2021 yılında Dubai’de yaşayan Britanyalı-Mısırlı girişimci Sarah Hamouda ve Filipinli şef Nouel Catis Omamalin tarafından “Fix Dessert Chocolatier” adlı butik çikolata dükkanında geliştirilmiş. Hayatımıza yeni girmiş gibi görünse de aslında oldukça eski bir ürün; ancak tarihinden ziyade asıl ilginç olan, bu çikolatanın ilk çıktığı zaman 100 adet bile satılamamış olması. Yazıma başlarken kendimizi sorgulamamızı sağlayacak derken neyi kast ettiğimi ve bunu düşündüren deneyimlerimi birazdan açıklayacağım. Ancak öncesinde, bu çikolatanın çıkış amacını ve hikayesini de belirtmek istiyorum.
Hamouda, hamileliği sırasında tatlıya olan düşkünlüğü nedeniyle yeni bir lezzet arayışına girdi ve geleneksel Türk tatlısı baklavadan esinlenerek “Knafeh Chocolate” adında bir çikolata yarattı. Evet, oldukça basit bir fikirle ortaya çıkan bu çikolata nasıl oldu da özellikle Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede insanların hayatına bu kadar dahil oldu? Bu dahil oluş, alışık olduğumuz çikolata alışverişinin dışında, insanların metrelerce sıra oluşturduğu, yeme esnasında sosyal medyada paylaşım yaptığı, “kendimiz yapmak istersek nasıl yapmalıyız” içerikleri oluşturduğu bir çılgınlığa dönüştü. Hatta bu çikolatanın diğer ürünlerle entegrasyonunu bile görmeye başladık. Daha da ileri götürürsek, bu çikolata bir statü sembolü haline geldi. Çikolatayı hiç denemeyenler, kendilerini popüler kültürün bir parçası olmayanlar olarak konumlandırmaya başladılar; çikolatayı yiyenler ve yemeyenler olarak ayrıldılar. Çikolatayı denemediği için kendisiyle gurur duyan bir güruh oluştu.
Ben maalesef kendimle gurur duyan bu gruba ait değilim, çünkü birkaç kez yedim. Bundan dolayı kendimden utanmıyorum; yaptığımız ve yapmadığımız sayısız şey varken, sadece bu durumdan pişmanlık duymak diğerlerine büyük haksızlık olurdu. Ayrıca lezzetli bulduğum bir ürün; içerdiği malzemeler düşünüldüğünde, çoğu insanın damak tadına uygun, zaten birbiriyle uyumlu tatlardan oluşan bir lezzet.
Statü konusuna yeniden dönmek istiyorum. İnsanların yememesiyle gurur duymasıyla, yiyenlerin yedikleriyle gurur duyması arasında aslında hiçbir fark yok. Yememeyi marifet olarak görmek, olmak istenen insan profilinin oldukça uzağında olduğunuzu gösteriyor diyebilirim. Belki ürünü merak etmiyorsunuzdur, içeriklerini sevmiyorsunuzdur; bu anlaşılabilir bir durum. Ancak sırf kendinizi belli bir gruptan ayırmak için yememeyi bir marifet gibi sunuyorsanız, yanlış yoldasınız. Bu çikolata, aslında yeni hayat düzenimizin en tatlı halini simgeliyor.
Bu derece büyük yayılmalara ilk defa denk gelmiyoruz; bu tür durumlar aslında başımıza sıklıkla geliyor. Yiyecekler üzerinden örnek vermek gerekirse, lokma ve cipsli çiğ köfte de benzer bir etki yaratmıştı. Ancak gün içinde defalarca bizi etkisi altına almaya çalışan, yönlendirmeler yapan ve bunu tamamen gelir kaynağı haline getiren sayısız sosyal medya hesabı var. Eskiden televizyonlarda maruz kaldığımız saniyelik reklamlar artık hayatımızın her anına yayılmış durumda, hatta bu reklamları görmemek için bile ücret ödüyoruz. Eski nesil reklamları engelleyen ücretli seçenekler mevcut; fakat yeni nesil reklamlar, her şeyin içine entegre olmuş durumda ve bu durumun şimdilik bir sonu yok gibi görünüyor.
Popüler kültürle olan bu inatlaşma, insan doğamızla da çelişiyor. Merak, bizim en temel duygularımızdan biri; etkilenmek ve hayranlık da sıklıkla başvurduğumuz duygular. Bu duyguların neden kaynaklandığını derinlemesine irdeleyebiliriz ancak yüzeyde kalıp bu sosyal durumdan kopmak istemiyorum. Konuya dönecek olursak, önceden uzun süre ekranların karşısında kaldığımız televizyonlara dönmemiz gerekiyor. Televizyon, ilk çıktığı andan itibaren bizi etkisi altına alan bir icat olarak hayatımıza girdi. Bahsettiğim gibi, doğamız gereği gördüklerimizden etkileniyoruz ve bu, reklamcılık sektörünü ortaya çıkarıyor. Televizyonda gördüğümüz durumlar, değer verdiğimiz oyuncular, şarkıcılar ve diğer sanatçılar bizi etkisi altına alıyor. Yazılı metinlerle insanların duygusal ve estetik kaygıları gözetilerek ürünler sunuluyor. Biz bunlara aracılar sayesinde güvenmeye başlıyoruz ve bu güven bir çığ gibi büyüyor.
Bu süreci esnetebilir, bu konuyla ilgili sayfalarca tespit yapabilir, yarar-zarar dengeleri üzerine araştırmalar sunabiliriz. Ancak bu bizi başka konulara saptırır ve sonu gelmez bir tartışmaya yol açar. Bu noktaya değinme sebebim, Dubai çikolatasıyla ilgili perspektifimizi genişleterek durumu daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktı.
Biraz daha derinleşirsek, bu yeni ürünlerin, mekanların veya doğa keşiflerinin de benzer bir ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Genellikle ilçelerin yerel halkının bildiği ve zaman geçirdiği yerler artık herkesin ziyaret ettiği popüler noktalara dönüştü. İlk keşfedenler bu durumdan rahatsız olurken, yeni yer arayışında olanlar için bu popülerleşme adeta bir lütuf haline geldi. Bu durum her iki taraf için de anlaşılabilir bir süreç; insanlar, kendilerine özel alanlara ve kendileriyle baş başa kalabilecekleri yerlere ihtiyaç duyarken, aynı zamanda keşif duygusuyla hareket ederler. Ancak bu yerleri önceden keşfetmiş olanlar genellikle yerel halk değildir; oraya rastlantısal veya tavsiye üzerine gitmiş olan kişilerdir. Çünkü yerel halk için, bu durum genellikle ekonomik bir katkı anlamına gelir. Yani, burayı insanlara pazarlayan ve etkileşim bekleyen biri, bazılarını olumlu etkilerken bazılarını olumsuz etkileyebilir. Sadece doğru bir yol izlediyse, kendi çıkarını maksimize etmiş olur. Bu noktaya kadar gayet anlaşılabilir gibi gözükse de göz ardı ettiğimiz bir başka önemli noktaya değinmek istiyorum.
Çikolatalar, estetik sofralar, etkileyici manzaralar... Sonu gelmez bir içerik akımından bahsedebiliriz. Ancak burada atlanmaması gereken bir şey, günlük hayatımızda bilişsel farkındalığımızın düşük olduğu anlarda veya doğru yönlendirmelerden uzak, eğitim eksikliği olan çocuklar ya da yetişkinler için bu yönlendirmelerin ne kadar masum olduğu. Bir yayıncının kitap okuyanları şaka maksadıyla aşağılaması, amacını aşmış olabilir mi?
Bu konuya spesifik olarak odaklanmayı faydalı görüyorum, çünkü genelleme yaparsam başka konu başlıkları açabilir ve konuyu dağıtabilirim. Bir yayıncının kitap okuyan kişiler hakkında aşağılama yapması, onun kitap okumadığı ya da araştırma yapmadığı anlamına gelmeyebilir. Bu durumu bir mizah aracı olarak kullanıyor olabilir; ancak farkındalık düzeyi düşük kitleler için bu söylemler zamanla kalıcı hale gelebilir ve yanlış bir fikir oluşturabilir. Burada yayıncıyı yargılamak mümkün olsa da, bu onun mizah anlayışını kısıtlamak anlamına gelebilir. Kitlesi de bu tür mizahı beğeniyor olabilir. Milyonlara ulaşan bu etkileyicilerden sürekli hassas davranmalarını beklemek, onları doğallıktan uzaklaştıracaktır. Aynı şekilde, bütün izleyicilerin durumun farkında olmasını beklemek de haksızlık olacaktır.
Bu paradoks aslında masum görünen bir zehir. Bunun için öncelikle hayatımızın parçası haline gelen bu durumları gözlemlemeli ve anlamaya çalışmalıyız. Biraz durup düşünmek ve çocuklarımızı da düşünmeye sevk etmek bu yolda atılacak ilk adımlar olacaktır. Bizim ya da çocuklarımızın bir yargıya varması için yönlendirme yapmak, zaman zaman olayları objektif değerlendirme yeteneğinden uzaklaşmamıza neden olabilir. Bu yüzden yaşanan durumlar hakkında yargısız bir düşünme alışkanlığına yönlendirmek, doğrudan yargılara ve etkilenmelere açık kapı bırakmamak en doğrusu olacaktır. Günlük yaşantımızda çoğu eylemi düşünmeden yapıyoruz; bunun da bir zorunluluğu var, zira her kararımızı dakikalarca düşünerek yaşamak pek mümkün değil. Ancak, bizi etkilemeye çalışan, yönlendiren ve karşılığında etkileşim veya maddi kazanç bekleyen binlerce insanla karşı karşıyayız. Bu etkilerin denetlenmesinin mümkün olmadığını bilerek daha seçici davranmalıyız. "Masum" diyerek bir yargıya varmak ne kadar doğru tartışılır, ancak bana göre yeni medya, eski medya kadar masum değil.
Dubai çikolatasına ve bu çikolata kullanılarak yapılan ürünlere dönecek olursak... Burada "ondan yapılan ürünler" dedim çünkü bir noktada bu çılgınlık artık kendi başına yeterli gelmemiş, pastalardan tatlılara ve hatta not defterine kadar çeşitli ürünlere yansıtılmış. Bu çılgınlığın ekonomik potansiyelini fark edenler, mucitleri Sarah Hamouda ve şef Nouel Catis Omamalin'den daha fazla kazanç elde etmek için bir yarışa girdi. Bu yarışın sonucunda, seri üretime geçen markalardan butik pastanelere kadar pek çok yerde, yüksek fiyatlarla satılan bir çikolata furyası ortaya çıktı. Yıllardır süregelen reklamcılık, viral ürünlerle birlikte akıl almaz bir ekonomik boyuta ulaştı. Taylor Swift ekonomisi (Amerikalı pop şarkıcısının etkisiyle oluşan ekonomik dalgalanmalar) gibi olaylarla bile karşılaşıyoruz. İngiltere'deki ekonomistlerin iddialarına göre, bu popülerlik İngiltere Merkez Bankası'nın faiz oranları kararlarını bile etkileyecek seviyeye gelmiş durumda. Bu tür popülerlikler elbette ilk kez karşılaştığımız bir durum değil; ulusal ve uluslararası çapta tanınan popüler sanatçılar her zaman toplumsal etki yaratmışlardır. Ancak, tarihte ilk kez birbirimizin hayatına bu kadar dahil olmuş durumdayız. Sosyal medya sayesinde, herkesin gösterdiği kadarıyla hayatlara dahil oluyoruz ve bana göre bu en tehlikeli yanı, çünkü ne maksatla yapıldığını bilmediğimiz pek çok yönlendirmeye güvenle yaklaşıyoruz. Daha sorumlu ve farkında olmamız gereken bir sürecin içindeyiz.
Son olarak, Dubai çikolatasından bahsetmem gerekirse; tatlı seven ve yeni tatları denemeye açık biriyim. Birçok farklı tatlı deneme fırsatım oldu, ancak en iyisini bildiğimi iddia etmem mümkün değil. En kalitesiz tatlıları bile keyifle yediğim anlar oldu. Dubai çikolatası ise fiyatını bir kenara koyarsak lezzetli bir ürün; dokusu ve içerdiği malzemeler bakımından oldukça tatmin edici. Ancak, çikolata ekonomisine bakarsak, fiyatların insanların ilgisini suistimal ettiğini ve bu çikolataya gösterilen ilginin hak ettiği kadar olmadığını düşünüyorum. Eğer merak ediyorsanız, bu çikolatayı tatmanızda bir sakınca yok; sağlığınız açısından bir zararı olabilir, ama bunu göz ardı ediyorum. Ancak, yeme amacınız gösteriş yapmaksa, bunu sorgulamanızda fayda var. Eğer daha gösterişli olmak istiyorsanız, bunun için birçok başka yol var; bunları düşünerek siz de uygun seçenekler bulabilirsiniz. Fakat bu, çikolata yemek kadar kolay ve hızlı olmayacaktır; burada biraz fedakârlık yapmanız gerekebilir. Henüz tatmayanlar için ise özel bir yorumda bulunmayacağım, çünkü dediğim gibi, niyetiniz burada önemli.
Buraya kadar sabredip okuduysanız ne mutlu bana! Unutmamalıyız ki bu tür popülerliklerin sonu asla gelmeyecek; her şeye daha geniş bir perspektiften bakmalıyız. Bana kalırsa, baklava hepsinden daha güzel :)